SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar

iMAN BAHSİ

<< 30 >>

DEVAM: 10- TEVHİD ÜZERE ÖLEN KİMSENİN KESİNLİKLE CENNETE GİRECEĞİNİN DELİLİ BABI

 

48 - (30) حدثنا هداب بن خالد الأزدي. حدثنا همام. حدثنا قتادة. حدثنا أنس بن مالك عن معاذ بن جبل؛ قال: كنت ردف النبي صلى الله عليه وسلم. ليس بيني وبينه إلا مؤخرة الرحل. فقال: "يا معاذ بن جبل!" قلت: لبيك رسول الله وسعديك. ثم سار ساعة. ثم قال "يا معاذ بن جبل!" قلت: لبيك رسول الله وسعديك. ثم سار ساعة. ثم قال "يا معاذ بن جبل!" قلت: لبيك رسول الله وسعديك. قال: "هل تدري ما حق الله على العباد؟" قال قلت: الله ورسوله أعلم. قال "فإن حق الله على العباد أن يعبدوه ولا يشركوا به شيئا" ثم سار ساعة. ثم قال "يا معاذ بن جبل!" قلت: لبيك رسول الله وسعديك. قال: "هل تدري ما حق العباد على الله إذا فعلوا ذلك" قال قلت: الله ورسوله أعلم. قال "أن لا يعذبهم".

 

[:-142-:] Bize Heddab b. Halid el-Ezdi tahdis etti. (Dedi ki): Bize Hemmam rivayet etti. (Dediki): Bize Katade rivayet etti. (Dediki): Bize Enes b. Malik, Muaz b. Cebel'den şöyle dediğini tahdis etti.

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bineğinin arkasına binmiştim. Benimle onun arkasında semerin arka kaşından başka hiçbir şey yoktu. Allah Resulü: "Ey Muaz b. Cebel" buyurdu. Ben: Lebbeyk ya Resulullah ve sadeyk, dedim sonra bir süre daha yürüdü sonra: "Ey Muaz b. Cebel" buyurdu. Ben: Lebbeyk ya Resulullah ve sadeyk, dedim. Bir süre daha yürüdükten sonra: "Ey Muaz b. Cebel" buyurdu. Ben: Lebbeyk ya Resulullah ve sadeyk dedim.

 

O: ''Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misin" buyurdu. Ben: Allah ve Resulü daha iyi bilir, dedim.

O: ''Allah'ın kulları üzerindeki hakkı ona ibadet etmeleri ve ona hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır" buyurdu. Sonra bir süre daha yol aldı. Arkasından:

 

"Ey Muaz b. Cebel" buyurdu. Ben: Lebbeyk ya Rasulullah ve sadeyk dedim. O: "Peki, kulları bunu yapacak olurlarsa onların Allah üzerindeki haklarının ne olduğunu bilir misin" buyurdu. Ben: Allah ve Rasulü en iyi bilir, dedim. O: "Kendilerini azaplandırmamasıdır" buyurdu.

 

Diğer tahric: Buhari, 5967, 6267, 6500; Tuhfetu'l-Eşraf, 11308

 

NEVEVİ ŞERHİ İÇİN TIKLA

 

AÇIKLAMA: «Aramızda semerin arka kaşından başka bir şey yoktu.» demekle Resulullah  (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e son derece yakın bulun­duğunu mubaleğalı bir şekilde anlatmak istemiştir.

 

Lebbeyk: Sana tekrar tekrar icabet eylerim demektir. Hacc bahsinde görüleceği vecihle bu kelimenin manası hakkında bir kaç kavil daha var­dır.  «Senin taatin üzreyim», «Mahabbetim sanadır» ila ahir... gibi. Sa'deyk: Senin taatine tekrar tekrar yardım ederim, manasınadır. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Seliem) 'in Hz. Muaz (Radiyallahu anh)*a tekrar tekrar nida buyurması, söyleyeceklerine bittekid ehem­miyet versin Ve dinleyeceği şeylere karşı tamamiyle dikkatli bulunsun diyedir. Filhakika bu maksadla bir kelimeyi üç defa tekrar buyurduğu Sahîhayn (Buhari ve Müslim) de sabit olmuştur.

 

«Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misin?» Buradaki soru için el-Ubbî: Bu hakikaten istifhamdır.» dedikten sonra şunları söyler: «Allah'ın kulları üzerindeki hakkı, onlara farz kıldığı şeylerdir.» «Hakka'ş-şey'ü'»den alınmıştır ki sabit oldu demektir. Kulların Allah üzerindeki hakkı ise, va'd-i sadıkiyle şer'an onlara verilmesi lazım gelen şeylerdir. Bazıları hakkı şöyle tarif etmişlerdir.

 

Hak: Mevcud ve mütehakkik olan yahud yüzde yüz vücud bulacak olan her şeydir. Mesela Allah'u Teala ezelen ve ebeden mevcud olan Haktır.

 

Ölüm, cennet ve cehennem haktırlar. Çünkü yüzde yüz vardırlar. Bîr söz için «Bu söz haktır.» denirse bunun manası; onunla haber verilen şey muhakkak olacaktır; tereddüd götürmez; demektir.

 

Bazı ulemaya göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in: «Kulların Allah üzerindeki hakları...» buyurması, Allah'ın kulları üzerindeki hakkına mukabele olmak içindir. Yoksa kulların AllahTeala üzerinde bir hakkı olamaz. Bu söz bir kimsenin arkadaşına: «Hakkın bende mahfuzdur» demesi kabilinden de olabilir. Bundan maksad; sana vadettiğim şeyi bende hakkınmış gibi muhakkak surette yapacağım demektir.

 

 

49 - (30) حدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا أبو الأحوص سلام بن سليم، عن أبي إسحاق، عن عمرو بن ميمون، عن معاذ بن جبل؛ قال: كنت ردف رسول الله صلى الله عليه وسلم. على حمار يقال له عفير. قال: فقال: "يا معاذ! تدري ما حق الله على العباد وما حق الله على العباد؟" قال قلت: الله ورسوله أعلم. قال: "فإن حق الله على العباد أن يعبدوا الله ولا يشركوا به شيئا. وحق العباد على الله عز وجل أن لا يعذب من لا يشرك به شيئا" قال قلت: يا رسول الله! أفلا أبشر الناس؟ قال: "لا تبشرهم. فيتكلموا".

 

[:-143-:] Bize Ebu Bekr b. Ebi Şeybe tahdis etti (Dedi ki): Bize Ebu'l-Ahvas Sellam b. Süleym, Ebu İshak'dan, o da Amr b. Meymun'dan, o Muaz b. Cebel'den şöyle dediğini nakletti:

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in terkisinde Ufeyr adındaki bir eşeğinin üzerine binmiştim. Allah Resulü: "Ey Muaz, Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir? Kulların Allah üzerindeki hakkı nedir bilir misin?" buyurdu. Ben: Allah ve Resulü en iyi bilir dedim.

 

O şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah'ın kulları üzerindeki hakkı Allah'a ibadet etmeleri, ona hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır. Kulların aziz ve celil olan Allah üzerindeki hakkı ise kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayan kimselere azap etmemesidir. "

 

(Muaz) dedi ki: Ey Allah'ın Resulü o halde insanlara bu müjdeyi vermeyeyim mi, dedim. O: "Onlara bu müjdeyi verme, o vakit buna bel bağlar/ar" buyurdu.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 2701, 2856 -muhtasar olarak-; Tirmizi, 2643; Tuhfetu'l-Eşraf, 11351

 

AÇIKLAMA: Kendilerine her haramı mubah i'tikad eden İbahiyye serserilerinin kulakları Çınlasın! Maalesef muhitimizde sık sık tesadüf edilen bu şeytanların kahvehanelerde ve ötede beride rastladıkları saf Müslümanlara karşı birer evliya kesilerek, bazı ayet ve hadîslerden dem vurarak kendi dalaletleri yetmiyormuş gibi onları da idlal etmeye çalıştık­larını duyuyoruz. Bu münasebetle birkaç kelime söylemek zaruretini hissettik.

 

Nefislerinin esiri olan bu şaşkınlara ilm-i kelamda «İbahiyye taifesi» denilir ki, dalalet fırkalarının en menfur ve en mel'unlanndan biridir. Muhitimizdekİ saliklerinin ne derece kıdemli olduklarını bilemem; fakat fırkanın tarihi eskidir. Şanına yaraşır ta'birle söylemek lazım gelirse, o da şair dalalet fırkalariyle yaşıttır! Bunlar akıllarınca:  «Nahl suresi 99. ayet-i kerîmesini İşlerine elverişli bulmuş ve o mübarek ayeti o gün bu gün batıl da'valarına delil gösteregelmişlerdir. Ayet-i kerîmeye şöyle ma'na verirler: ''Allah'ı ilm-i yakîn ile bilinceye kadar kendisine ibadet et.»

 

Diyorlarmış ki: «Arif bîllah olan veliden bütün. teklifler sakıt olur; yani artık ona her haram mubahtır. İbadet de yoktur. Bizler de ermiş bulunuyoruz; binaenaleyh bize ibadet farz değildir. Bizim şurda oturup sohbette bulunmamız cahillerin namazından bin kat evladır...

 

Kendilerine bilfarz Nebi (S.A.V.)'in bir vakit namaz borcu kalmadan dünyadan gittiği batırlatılsa hemen: «Sen ona bakma, o başkalarına öğretmek için kılmıştır..,> diye cevap verirlermiş.

 

Halbuki ayet-i kerîmenin ma'nası: Sahabe, tabiîn ve bütün müctehidlerin icmaı ile şöy­ledir : «Sana Ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.» Nitekim Fahr-i Kainat (S.A.V.) Efendimiz de böyle yapmıştır. Hatta birkaç defa bayılmasına rağmen Ölüm döşeğinden kalkarak namazını kılmak istemiş. Nihayet kendinde oturacak kadar derman bulunca son namazını oturduğu yerden kıldınnıştır. Resulullah (S.A.V.); «Allah'ı en iyi bileniniz benim» buyururken elbet de hiç bir Müslüman Allah'ı ondan daha İyi bildiğini iddia edemez. Şu halde Allah'ı herkesden daha iyi bilen ve Allah'ın en sevgili kulu olduğunda zerre mikdarı şüphe bulunmayan ahîrzaman Nebii Muhammed Mustafa (S.A.V.) den ve diğer Nebilerden hiç bir teklif sakıt olmayacak da bütün menhiyatı rahatça İcra etsinler diye bir alay serseriden bütün teklifler sakıt olacak öyle mi!?... Maskara heriflerin kendilerine verdikleri payeye bakınız!.. Yedikleri herzeleri meşru' gösterebilmek için ta nerelere uzanıyorlar!...

 

Şu natık hayvanların nasıl konuştuklarını görmek için biz de kendilerine bazı sual­ler soralım:

 

a) Hazreti' Nebi (S.A.V.) ümmetine öğretmek için İbadet etti ise sizin gibi ibadet kaçkınlarına ibadet öğretmeye çalışması abesle iştigal değil midir?  Öyle ya ibadet yapmayacak bir kimseye ibadet öğretmenin hikmeti ne olabilir?

 

b) Nebi (S.A.V.) ibadetleri ashabkiramına öğretmiştir. Acaba onlardan kaç tanesi bir vakit namazını bırakmıştır.

 

c) içlerinden birçokları hayatlarında cennetle müjdelenen bu zevat sizin  derecenize yükselemediler mi dersiniz?

 

d)  öğreten hoca ömrü boyunca çalışsın, öğrenen ise yapmamak için öğrensin!.. Ve yapmadığından mes'ul olmasın!.. İşte Resulullah (S.A.V.) e nisbetle sizin haliniz!.. Böyle bir saltanat dünyanın neresinde görülmüştür?..

 

e) Nebi (S.A.V.) Hz. Muaz'a: «Müjdeleme! Çünkü ona güvenirler» yani ibadet etmeyip tembel tembel oturur kalırlar; buyuruyor.  Buna sizler ne buyurursunuz?..

 

Ufeyr: Nebi (Saliailahü Aleyhi ve Sellem)'in merkebi­nin ismidir.Aslı a'fer olup terbim suretiyle tasgir yapılmıştır; nitekim aynı usulle (esved) kelimesinin tasgiri de (süveyd) gelir. Bu kelimeyi Kaadi Iyaz gufeyr şeklinde zaptetmişse de, bunun hata olduğu beyan edilmiştir. Resulullah  (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in merkebinin meşhur ismi Ya'fur'dur. Bu hayvanın Haccetü'l-Veda' da öldüğü söylenir.

 

Zahire bakılırsa bu rivayet yukarikinden başka olmalıdır. Çünkü yukarıki rivayette «Mu'hıratu'r-Rahl» tabiri kullanılmıştır.

 

Deve semerinin arka kaşı manasına gelen bu tabir, binilen hayvanın deve olduğunu gösterir. Maamafih mezkur tabirden: «Deve semerinin arka kaşı kadar» manası kasdedilmiş de olabilir. O takdirde iki rivayette bahsedilen hadise bir olur.

 

 

NEVEVİ ŞERHİ:

 

SENED BİLGİSİ: "Ufeyr adındaki bir eşeğin üzerinde ... " Bu rivayette ve itimat edilen asıllarda yine bu hususa dair bilgilerin bulunduğu kitaplarda doğru söyleyiş "Ufeyr" dir. Şeyh Ebu Amr b. es-Salah (rahimehullah) dedi ki: Kadı Iyaz (rahimehullah)'ın bunun gayn harfi ile "Gufeyr" olduğu ise terkedilmiş bir kanaattir. Bu Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)' e ait bir eşe ği n adı idi. Veda haccında öldüğü söylenir. Ayrıca şunları söyler: Bu hadis, bu olayın bundan önceki hadiste geçen seferden başka, farklı bir seferde tekrarlanmış olmasını gerektirmektedir. Çünkü semerin arka kaşı deve için özeldir. Eşeğin üzerindeki semerde olmaz.

 

HADİS'İN AÇIKLAMASI: Derim ki: Her iki hadiste anlatılanların aynı olay olma ve birinci hadiste deve semerinin arka kaşı kadar bir uzaklık demek istemiş olması ihtimali de vardır. Allah en iyi bilendir.

 

 

50 - (30) حدثنا محمد بن المثنى وابن بشار. قال ابن المثنى: حدثنا محمد بن جعفر. حدثنا شعبة، عن أبي حصين والأشعث ابن سليك؛ أنهما سمعا الأسود بن هلال يحد ث عن معاذ بن جبل؛ قال:  قال رسول الله صلى الله عليه وسلم" يا معاذ! أتدري ماحق الله على العباد؟" قال: الله ورسوله أعلم. [قال؟؟] "أن تعبد الله ولا يشرك به شئ.  قال: "أتدري ما حقهم عليه إذا فعلوا ذلك؟" فقال: الله ورسوله أعلم.  قال: "أن لا يعذبهم.

 

[:-144-:] Bize Muhammed b. el-Müsenna ve İbn Beşşar tahdis etti. İbnu'l-Müsenna dedi ki: Bize Muhammed b. Cafer tahdis etti. Bize Şube, Ebu Huseyn'den ve el-Eş'as b. Suleym'den tahdis etti. Her ikisi Esved b. Hilal'i (1/59a) Mua.z b. Cebel'den şöyle dedi, diye tahdis ederken dinlediler:

 

Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Ey Muaz, Allah'ın kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misin?" O: Allah ve Rasulü en iyi bilir dedi. O: "Allah'a ibadet edilmesi ve ona hiçbir şeyin ortak koşulmamasıdır" buyurdu.

 

Sonra: "Eğer bunu yapacak olurlarsa onun üzerindeki haklarının ne olduğunu bilir misin" buyurdu. Muaz: Allah ve Rasulü en iyi bilir, dedi. Allah Rasulü: "On/arı azap/andırmamasıdır" buyurdu.

 

 

Diğer tahric: Buhari, 7373; Tuhfetu'l-Eşraf, 11306

 

NEVEVİ ŞERHİ: "Ebu Husayn"in adı Asım'dır. Buna dair açıklama kitabın Mukaddimesinin baş taraflarında (1/232) geçmiş bulunmaktadır.

Muhammed b. el-Müsenna ile İbn Beşşar'ın rivayet ettikleri bu hadiste Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Allah'a ona hiçbir şeyortak koşulmaksızın ibadet edilmesi" ibaresinde "ibadet edilmesi" anlamındaki lafzı bu şekilde ye harfi ötreli (edilgen bir mı olarak) "şey" anlamındaki lafzı da merfu (edilgen fiilin sözde öznesi olarak) tespit etmişizdir. Bunun açıklaması açıktır. Şeyh Ebu Amr (rahimehullah) dedi ki: Asıl yazmalarda "şey" lafzı nasb ile de kaydedilmiştir. Bu da "(....) Allah'a ibadet edilmesi ve ona hiçbir şeyin ortak koşulmaması" ifadesindeki üç ayrı vechin sözkonusu olmasına göre sahihtir. Birincisi eril üçüncü şahıs için kullanılmış bir mı olarak kulun Allah'a ibadet etmesi ve ona hiçbir şeyi ortak koşmaması demek olur. Bu, bu husustaki şekillerin en uygun alanıdır.

 

2- Fiilin özellikle Muaz'a hitap olmak üzere ikinci tekil şahıs olmak üzere te harfinin fethalı okunmasıdır çünkü muhatap odur. Böylelikle de ondan başkasına da dikkat çekilmiş olmaktadır.

 

3- Fiilin edilgen bir mı olarak ye harfinin ötreli okunmasıdır. Bu durumda "şey" lafzı mef'ulün bih'ten kinaye değil, mastardan (mef'ul-i mutlak mastarından) kinaye olması sözkonusudur. Yani Allah'a hiçbir şekilde ortak koşmasın. (İbnu's-Salah) dedi ki: Eğer rivayet bu şekillerden herhangi birisini tayin etmemiş ise bizden bu hadisi rivayet eden kimsenin bunların hepsini biri diğerinin arkasında telaffuz etmesi görevidir. Böylelikle bizzat söylenmiş olan lafzı kesin olarak zikretmiş olacaktır. Allah en iyi bilendir.

 

Şeyh İbnu's-Salah'ın ifadeleri bunlardır. Bizim ilk sözünü ettiğimiz okuyuş ise hem rivayet, hem mana bakımından sahihtir. Allah en iyi bilendir.

 

 

1 - (30) حدثنا القاسم بن زكرياء. حدثنا حسين، عن زائدة، عن أبي حصين، عن الأسود بن هلال؛ قال: سمعت معاذا يقول: دعاني رسول الله صلى الله عليه وسلم فأجبته.  فقال" هل تدري ماحق الله على الناس" نحو حديثهم.

 

[:-145-:] Bize el-Kasım b. Zekeriya tahdis etti. Bize Huseyn, Zaide'den tahdis etti. O Ebu Hasın'den, o Esved b. Hilal'den şöyle dediğini nakletti: Muaz'ı şöyle derken dinledim:

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beni çağırdı, ben de yanına gittim. ''Allah'ın insanlar üzerindeki hakkı nedir bilir misin?" buyurdu ve onların naklettiklerine yakın olarak hadisi nakletti.487

 

 

144 numaralı hadisin tahric bilgisi ile aynı.

 

NEVEVİ ŞERHİ: Muaz b. Cebel (R.A.)'ın rivayet ettiği hadisin sonuncu rivayetinde "onların rivayetlerine yakın" ibaresi de şu demektir: Dördüncü rivayette Müs!im'in hocası el-Kasım b. Zekeriya bu hadisi Müs!im'in bundan önceki üç rivayette geçen Heddab, Ebu Bekr b. Ebu Şeybe, Muhammed b. Müsenna ve İbn Beşşar adındaki dört hocasının rivayetlerine yakın olarak rivayet etmiştir demektir. Allah en iyi bilendir.

 

Kasım'ın bu rivayetinde yer alan "bize Kasım tahdis etti, bize Huseyn, Zaide' den tahdis etti" ibaresi bütün asıllarda bu şekildedir. Yani Huseyn ismi sin iledir, doğrusu da budur. Kadı Iyaz dedi ki: (1/233) Bazı asıl nüshalarda sad ile "Husayn" şeklinde geçmiş olup, bu yanlıştır. Adı Huseyn b. Ali el-Cu'fI'dir. Bu kitapta Zaide' den rivayeti birkaç defa tekrarlanmıştır. Zaide' den sad ile "Husayn"in rivayeti diye bir rivayet bilinmemektedir. Allah en iyi bilendir.